Sırları çözülemeyen dahi sanatçı: Leonardo da Vinci
Tarihteki pek çok meşhur kişilerin, ölmüş, kayıp veya erişilemez anne ve babadan dolayı perişan halde bir çocukluk yaşadığını görebiliriz. Örnek vermek gerekirse: Konfüçyüs, John Done, AleisterCrowler, AugustusCaesar, Darwin, Büyük Petro, Michelangelo, Nietsche, Balzac, Handel, ConanDoyle, Leonardo da Vinci vd… Bu liste belki 30 kat daha uzatılabilir. Bu kişilerin hepsi de psikologların uygunsuz evlilik dedikleri durumun mağduru ve kurbanı olarak ifade edilebilir. Sırları çözülemeyen dahi sanatçı: Leonardo da Vinci…
İlginç bir söz: “Mutlu bir çocukluk bir çok kimseyi şımartarak parlak bir gelecekten mahrum bırakmıştır.” Robertson Davies – Kanadalı romancı
Ünlü romancının söylediği gibi, hayata ağzında gümüş kaşıkla adım atmayanlar, daha mücadeleci ve bir çok alanda daha başarılı işler yapan kişiler olabiliyor. Dünyada bunun pek örnekleri vardır.
Gayrimeşru dahi: Leonardo da Vinci
Ölümünün üzerinden 500 yıldan fazla geçen Leonardo da Vinci 1452-1519 yılları arasında yaşamıştır. Günümüz insanı nazarında deha kişiliğin ve Rönesans adamlarının doruk noktadaki timsali haline gelmiştir. Genel görüş, Tıpkı Shakespeare gibi onun eserlerini de detaylı bir şekilde bildiğimiz; fakat hayatı hakkında neredeyse hiçbir şey bilmediğimizdir. İtalya’nın küçük bir dağ kasabası Vinci’deki bir noterin gayrı meşru oğludur. Annesi Caterina yerel bir köylü veya Arap bir köle olduğu bilinmektedir. (Da Vinci’nin mürekkepli parmak izleri üzerindeki son analizler ikinci şıkkı yani Arap bir kölenin annesi olduğunu doğrular niteliktedir.)
Babası Piero bir süre gönül eğlendirip başından savmak istediği Caterina’yı çabucak huysuz bir kireç ocakçısıyla evlendirdi. Bu durumda küçük Leonardo kendini bir anda terkedilmiş buldu. Sonradan dört kez daha evlenen babasının on beş çocuğu daha oldu. Annesi Caterina da yaptığı evlilikten yeni çocuklar doğurdu ve Leonardo’ya kendi oğluymuş gibi davranmaktan kaçındı.
Daha kötü olanıysa, bir piç olması Leonardo’yu üniversiteye girmek, hekimlik yapmak, veya avukatlık gibi saygın mesleklerden birini edinme şansından mahrum bıraktı.
Leonardo’nun tepkisi ise, gözlem yapmak ve buluşçuluğa dönük özel bir dünyaya çekilerek şansını denemek oldu. Yaptığı tablolar olağanüstü ve çığır açıcı eserler olsa da; onun dehasını anlamamızı sağlayan asıl unsur, tabloları değil defterleridir.
Özel notların, taslak çizimlerin, diyagramların, felsefi gözlemlerin ve listelerin yer aldığı 13 bin sayfalık bu defterlerde, insan aklının iç işleyişinin kağıda dökülmüş eksiksiz kayıtlarını buluruz.
Leonardo’nun dinmek bilmeyen bir merak duygusu vardı. Nasıl işlediğini görmek ve anlamak için çevresindeki alemi, her şeyi ciddi şekilde didikledi ve geride bu sancılı araştırma sürecinin kağıtlarda kalan bir izini yani eserlerini bıraktı. Yaptığı şey doğrudan araştırmaydı. Eşyayı yani şeyleri, Her ne anlama geliyorsa gözleriyle görme ve inceleme gereği ve arzusu duyan biriydi.
Yaşadığı dönemde, ağır cezalık suç olmasına rağmen, ömrü boyunca yaptığı araştırmalarda otuzdan fazla insanın kadavrasını bizzat kesip inceledi. Bu çalışmanın arkasında tıbbi bilgilere ulaşmak arzusu ve amacı yoktu; istediği tek şey çizimlerinin doğruluk seviyesini yükseltmekti. Ayrıca insan vücudunun nasıl çalıştığına dair bilgi düzeyini derinleştirmekti.
Bu alanda o kadar ileri düzey bilgilere ulaştı ki; diğer ressamların insan bedeni tasvirlerini alaya alarak, “ceviz çuvallarına” benzediklerini söylerdi.
Defterlerde, bazıları hayali projeler olarak kalan ama bir çoğu pratik amaçlı araç ve gereçlere dönüşen icatlar olarak karşımıza çıktı. Mesela: İlk “tank”, ilk paraşüt, hendek açmaya yönelik bir vinç, banyoda kullanılacak şekilde sıcak ve soğuk suyun birlikte aktığı ilk musluk yani batarya, katlanır mobilyalar, dalgıç tüpü, otomatik davul, otomatik açılıp kapanan kapılar, makarna pişirmeye yarayan aletler, bıçak bilemeye yarayan aletler, yumurta dilimlemek ve sarımsak ezmek için kullanılabilecek aletler vb. alet ve edevata ait çizimler…
Leonarda da Vinci çevresindeki dünyaya ve doğal hayata dair kavrayışlarını da yine bu Not defterlerine döktü. Ağaç gövdesinde bulunan yani ağaç kesitinde görülen ağaç halkalarını sayarak ağaç yaşının bulunabileceğini anlayan ilk insan oldu. Gökyüzünün neden mavi olduğuna; LordRayleigh’nin moleküler saçılmayı bulmasından 300 yıl önce açıklama getirebildi.
Not defterlerinin her sayfası, el yapımı büyük bir görsel ansiklopedinin sayfaları gibi görünür. O dönemde kağıdın çok pahalı olması sebebiyle, her santim boşlukları Leonardo’nun düzgün yazısıyla kaplıydı. Tersine yazma tekniğinden dolayı, yazıları ancak bir ayna yardımıyla okunabiliyordu. Niçin böyle ters yazı tekniği kullandığını kimse bilmiyor. Belki solak olduğu için sağdan sola yazmak daha kolayına gelmişti. Belki annesi Arap köle olması sebebiyle Arapça’ya benzeterek latin harflerini böyle sağdan sola yazmıştı. Belki de fikirlerini başkaları çalmasın diye böyle yazmıştı. Sebep ne olursa olsun, bu yazım tekniği garip dehasının kusursuz maddi yansımasıydı.
Leonarda ortama uymaya veya başkalarının ne düşüneceğine gerçekten hiç aldırmazdı. Kafeslerdeki kuşları serbest bırakmak gibi bir takıntısı vardı. Hayvanlara karşı çok duyarlıydı. Belki de hiç kimsenin olmadığı dönemlerde kendisi vejetaryendi.
Avrupa’daki en güçlü asilzadelerden siparişler almasına karşın başladığı bir projeyi bitirmesi nadir görülürdü. Onun için önemli olan nokta kendi seçtiği yolda özgür olmaktı. Terk edilmiş bir çocuk olarak kendisinden esirgenen yaşam üzerinde denetime kavuşmaktı.
Leonarda da Vinci’den güzel bir söz:
Çoktandır dikkatimi çeken şey şu ki: başarılı insanlar nadiren yan gelip yatarlar ve şeylerin kendiliğinden olmasını beklerler. Onlar ortaya çıkıp istedikleri şeye varmışlardır.