Hüsnü Hat sanatının dehası Hattat Hamdullah Efendi kimdir? - HobiTat
EğitimHobilerİz Bırakan ŞahsiyetlerKültürSanat

Hüsnü Hat sanatının dehası Hattat Hamdullah Efendi kimdir?

Buhara’dan Amasya’ya göç etmiş olan Sarıkadızâdeler ailesinden, Sühreverdiyye şeyhi Mustafa Dede’nin oğlu olarak Eslem Hatun Mahallesi’nde doğdu (Mahalle adı halk arasında İslam hatun olarak bilinir). Doğum tarihi hakkında Hicri. 830 ile 840 yıllarına kadar tarihler ileri sürülürse de, bu konuda kesin bir bilgi yoktur. Hatib Kasım Efendi’den dinî ve edebî ilimleri, Hayreddin Mar‘aşî’den de aklâm-ı sitteyi meşkederek icâzet aldı. Ayrıca babasından tekmil-i sülûk ile Halvetiyye ve Zeyniyye’den hilâfet aldı. Hüsnü Hat sanatının dehası Hattat Hamdullah Efendi kimdir?

O devirde Amasya’ya sancakbeyi tayin edilen Şehzade Bayezid’in muhabbetini ve takdirini kazandı. Kendisine yazıdan icâzet verdiği şehzade Beyazıt’ın arzusuyla bazı kitablar istinsah etti (Kitabı Elle yazdı). Bu dönemde meşhur bir hattat olan dayısı Cemal Amâsî’nin kızıyla evlendi.

Şehzade Bayezid’in Osmanlı tahtına oturmasından sonra ailesiyle birlikte İstanbul’a gelen Şeyh Hamdullah, saray kâtiplerinin ve müstahdeminin hüsn-i hat eğitimine memur edildi. Ayrıca mushaf-ı şerif (Kuran- Kerim) yazması için Harem Dairesi civarında ve Edirne Sarayı’nda bir meşkhâne, arpalık olarak da Üsküdar’da iki köy tahsis edildiği gibi, bir köyün geliri de mührezenlerine verildi.

Sultan Bayezid devrinde oldukça yüksek itibar gören ve ketebelerinde “kâtibü’s-sultân Bâyezîd Han” unvanını kullanmaya başlayan Şeyh Hamdullah, Sultan Selim’in tahta oturmasından sonra Üsküdar’da inzivaya çekilerek, sekiz yıl boyunca öğrenci yetiştirmeye ve irşad ile meşgul oldu. Hicri 926/Miladi 1520 senesinde Kanûnî Sultan Süleyman’ın padişah olmasından sonra saraya davet edilerek itibarı iade edildiyse de, bundan birkaç ay sonra vefat etti. Müstakimzâde vefatına şu beyti tarih düşürmüştür:

Şeyh Hamdullah olup küttâba kıble pîr-i hat
Rihletinde dil dedi târîhini dayf-i ilâh” (926).

Şeyhülislâm Zenbilli Ali Efendi tarafından Ayasofya Camisi’nde kıldırılan cenaze namazının ardından, vasiyeti gereğince Üsküdar Karacaahmet Mezarlığı’nda Ali Sofî’nin yakınına defnedildi. Ona hürmeten birçok meşhur hattata da ebedi mekan olan bu mezarlık alan, zamanla “Şeyh sofası” ve hattatlar sofası” adını almıştır.

Mezartaşı üzerinde yer alan kitabe ise, daha sonraları Şâhin Ağa tarafından yazılmış, altında görülen 927 tarihi ise yakın zamanda hakkedilmiştir.

Padişah II. Bayezid ilim ve sanata, özellikle hat sanatına gösterdiği büyük ilgi ve destekle Şeyh Hamdullah’ın etrafında yeni ufukların açılmasını sağlamıştır. Nitekim, “Yâkūt el-Müsta‘sımî’nin itina edip yazdıklarını görmemişsiz” diyerek hazineden yedi adet Yâkūt yazısı çıkarıp Hamdullah Efendi’ye vererek, “Bu tarzdan gayri bir vadi ihtirâ olunsaydı iyi olurdu” diye tavsiyede bulunmasından sonra Şeyh Hamdullah’ın kendi üslûbunu ortaya koyduğu bütün kaynaklarda belirtilmektedir.

İslâm milletlerinin an‘anevî (geleneksel) sanat anlayışları ve zevkleriyle en güzel klasik formlarını bulan yazı nevilerinde, üstat ve muhitlere göre farklı özellikler gösteren pek çok hat sanatı mektebi arasında Şeyh Hamdullah ekolü en uzun süre yaşamıştır.

Hamdullah Efendi’nin klasikleşen formları, kendisini takip eden üstatlar tarafından harflerin tenâsüp, duruş ve terkipleri güzelleştirilerek birçok kol ve tarza ayrılmış; bütün İslâm dünyasında hâkim bir hat mektebi olarak günümüze kadar devam etmiştir.

Şeyh Hamdullah mektebiyle aklâm-ı sittenin bütün nevilerinde olgunluk çağı idrak edilmiş;Kuran-ı Kerim mushaf, cüz, murakka‘, kıta ve kitaplarda yeni bir anlayışla hat sanatının en güzel örnekleri verilmiştir.

Hamdullah Efendi’nin Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde bulunan aklâm-ı sitte murakka‘ları (Emanet Hazinesi, nr. 2083, 2084, 2086) bu altı nevi yazıdaki gelişmeyi gösteren en güzel örneklerdir.

Hamdullah Efendi’nin sanat hayatında Amasya ve İstanbul olmak üzere iki dönem vardır. Yâkūt üslûbunun hâkim olduğu başlangıç devri yazılarını Amasya’da, kendi üslûbunu ortaya koyduğu eserlerini ise İstanbul’da vermiştir.

Başlangıç yazılarına (evâil) örnek olarak gösterilen Topkapı Sarayı Müzesi (III. Ahmed, nr. 1996) ve Süleymaniye (Ayasofya, nr. 3740) kütüphanelerinde kayıtlı eserleriyle Yâkūt’un İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde (AY, nr. 6680) kayıtlı mushafı mukayese edilirse nesih yazıda üslûp benzerliğini görmek mümkündür. Ancak İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde bulunan olgunluk devrine ait (evâhir) mushaf (AY, nr. 6662) ve diğer örneklerle adı geçen başlangıç eserleri karşılaştırıldığında Hamdullah Efendi’nin nesih yazıda yaptığı yenilikler açık bir şekilde ortaya çıkar.

Nesih hattının Şeyh Hamdullah mektebiyle insanda hayranlık uyandıracak derecede güzelleşmesi ve kolay okunan bir yazı haline gelmesi kitap ve mushaf yazısı olarak tercih edilmesine sebep olmuştur.

Mushaf metni sadece nesihle yazılarak metinde devamlılık ve okumada kolaylık sağlanmış, muhakkak, reyhânî veya aklâm-ı sittenin karışık olarak kullanıldığı Yâkūt tertibi mushaf kitâbeti zamanla terkedilerek yerine bütün İslâm dünyasında Şeyh Hamdullah’ın geliştirdiği nesih hatla mushaf yazma geleneği hâkim olmuştur. Ayrıca sayfa düzeni ve satır araları en güzel ölçülerini bulmuş, mushaf yazısına zarafet, sadelik, devamlılık ve sevimlilik gelmiştir.

Eserlerinin çoğunu murakka‘ ve kıta olarak veren Şeyh Hamdullah koltuklu sülüs-nesih kıtanın Türk zevkine uygun şekil ve ölçüsünü de ortaya koymuştur. Daha sonra gelen bütün hattatlar onun kıtalarındaki ebat, şekil ve metin özelliklerini kâğıt rengine varıncaya kadar taklit etmişlerdir.

Umumiyetle sülüs ve nesih yazıların işlendiği Şeyh Hamdullah mektebinde zamanla reyhânî ve tevkī‘ terkedilmiş, muhakkak, besmele kitâbetinde, rik‘a ise “hatt-ı icâze” adıyla hattat ketebelerinde, ilmiye icâzetnâmelerinde ve kitapların ferâğ kayıtlarında kullanılmıştır.

Şeyh Hamdullah tavrında harflerin tenâsübü, aralıkları, kelimelerin satıra oturuş vaziyetleri yeniden düzenlenmiş, akıcılık, kıvraklık, sevimlilik ve canlılık getirilmek suretiyle Yâkūt tarzı yazılardaki durgunluk giderilmiştir.

Yâkūt üslûbu, Kanûnî Sultan Süleyman devrinde hattın güneşi olarak kabul edilen Ahmed Şemseddin Karahisârî istisna edilirse Şeyh Hamdullah mektebinin yaygınlaşmasıyla devrini tamamlamış, bütün hattatlar Şeyh Hamdullah vadisinde yazmaya gayret etmişler ve bu vadide başarılı olanlar, “Şeyh gibi yazdı” ifadesiyle takdir edilmişlerdir.

Nesih yazıda klasik üslûbun kanunlarını koyan Şeyh Hamdullah’ın eserlerinde ilk bakışta canlılık, bütünü meydana getiren unsurlarda uyum ve birlik göze çarpar.

Yâkūt üslûbunda kelimelerin birbirini itip birbirinden kaçmak istemelerine karşılık Şeyh Hamdullah üslûbunda birbiriyle kaynaşan harflerle kelimeler satır nizamında tek bir gövde gibi yer alır.
Yâkūt mektebinde nesihte olduğu gibi sülüste de harflerin gövde yapıları, biçim ve oranları ortaya konmuştur. Ancak harflerin nisbetlerinde görülen tereddüt ve bocalama Şeyh Hamdullah mektebiyle ortadan kaldırılmış, harfler klasik nisbetlerini bulmuştur.

Ayrıca harf gövdelerinin duruşu değişmiş, satır ve sayfa nizamında birliğini bulamamış sülüs yazı, Şeyh Hamdullah ekolünde dağınık ve gevşeklikten kurtularak bütünleşmiştir.

Şeyh Hamdullah aralarında sultan, şehzade, devlet adamı, âlim, meşâyih ve şairlerin de yer aldığı pek çok talebe yetiştirmiştir. Tezkirelerde adı geçen kırk üç talebesi arasında oğlu Mustafa Dede ile damadı Şükrullah Halife, Şeyh Hamdullah mektebinin önemli temsilcileridir.

Hamdullah Efendi’den sonra gelen Osmanlı hattatları da onun vadisinde yürüyüp yeni üslûb ve şiveler yaratmışlardır. Mehmed Handan, Ali b. Mustafa, Behrâm b. Abdullah, Hüseyin Şah, Câfer Çelebi, Sultan Korkut, Mehmed b. Ramazan, Receb b. Mustafa, Mahmud Defterî ve Mustafa b. Nasûh onun başarılı talebelerindendir.

Ayrıca Derviş Mehmed, Hasan Üsküdârî, Hâlid Erzurûmî, Derviş Ali, Mustafa Suyolcuzâde, Hâfız Osman, Seyyid Abdullah Hâşimî, Hoca Mehmed Râsim, Kazasker Mustafa İzzet, Mehmed Şefik, Mehmed Şevki gibi meşhur hattatlar Şeyh Hamdullah mektebine canlılık ve yenilik kazandırmışlardır.

Şeyh Hamdullah ile çağdaşları Abdullah, Celâl ve Muhyiddin Amâsî, Mustafa Dede, Ahmed Karahisârî ve Bursalı Şerbetçizâde İbrâhim Efendi Anadolu’nun yedi hat üstadı (esâtîze-i Rûm) olarak kabul edilmiştir. Osmanlı hat mektebinin teşekkülünde önemli hizmetleri olan bu sanatkârların her biri verdikleri eserler ve yetiştirdikleri talebelerle çevrelerinde geniş bir hat muhiti meydana getirmişlerdir. Bunlar, Yâkūt el-Müsta‘sımî’nin de içinde bulunduğu yedi üstada (esâtîze-i seb‘a) karşılık Anadolu’nun yedi büyük sanatkârı sayılmıştır.

Müze, kütüphane ve özel koleksiyonlarda aklâm-ı sitte ile yazılmış pek çok eseri bulunan Şeyh Hamdullah’ın kırk yedi mushaf, 1000 kadar En‘âm, Kehf ve Nebe’ sûreleri, evrâd, ezkâr ve dua mecmuası, tûmâr, kıta ve murakka‘ yazdığı nakledilmektedir. Bu eserler arasında meşk için veya ticarî gayelerle Şeyh Hamdullah taklit edilerek yazılmış olanlar varsa da bunları onun yazılarından ayırmak güçtür.

Bugün çeşitli müze ve kütüphanelerde Şeyh Hamdullah ketebeli veya başka bir hattat tarafından ona ait olduğu belirtilen otuz mushaf, elli En‘âm ve cüz, 121 murakka‘ ve kıta ile bazısı Fâtih Sultan Mehmed için istinsah edilmiş tıp ve hadise dair sekiz kitap, altı adet dua mecmuası bulunmaktadır.

Alıntı

Kaynak : ketebe / Muhittin Serin

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir